18 Mart 2010 Perşembe

çok uzun zaman olmuş.......................................

14 Ekim 2008 Salı

uğradığım şehirler...
biri küçük diğeri büyük iki şehirde yaşıyorum ben.
iki şehirde de yaşanmışlıklarım, eşyalarım, arkadaşlarım ve farklı karakterlerim var
nasıl oluyor bilmiyorum ama küçük şehir sahip olduğu herşey gibi küçültüyor beni. ailemi, yaşanmışlıkların sayıca büyük bölümünü içine alan bu şehirde küçüldükçe küçülüyorum annesine muhtaç bebekler kadar.
büyük şehirde ise belki de tek başınalığın öğretileriyle büyüyorum okula yeni başlamış bir çocuk kadar.
huzuru aramak için geçen yıl eylülün ilk akşamında terkettiğim büyük şehire, vadetmesede huzuru yarın sabah ilk otobüsle büyümek için tekrar dönüyorum.

''çok üzülme, çok susma, çok darılma, çok ağlama, çokta kitap okuma dedi annem
çok terleme, çok yorulma, kitaplarında boğulma, yalnızlığına çokta alışma''
(teoman-...dedi annem)

13 Ekim 2008 Pazartesi

büyük düşler...
hiç beklemediğin anda olur güzel şeyler diye düşünürdüm, çocukken annemin anlattığı masalları dinlerken.
külkedisi umudunu kesip ev işlerine dalmışken gelmişti bir hayatı değiştirecek sihirli değneğe sahip peri beklenmedik bir yerden.
pamuk prensesi tekrar hayata döndürecek prens belirmişti yedi cücelerin önünde beklenmedik bir köşeden.
hiç beklemediğim bir zamanda beklemediğim bir işe kabul edildiğimi öğrenince farkettim ki; çok büyük beklentilerle yaşıyorum ben.olmayacağını bildiğim şeyleri bile gerçekleştirme hayaliyle uykularımı kaçırıyorum.hayal kırıklıklarımı görmemezlikten gelip birikmelerine izin veriyorum.
sonra işler kontrolümden çıkınca hayal-gerçek karışımlarla kurduğum dünyanın üzerime yıkılmasını izliyorum.sonunu kendim hazırladığım enkazın altında nefes alamıyorum, boğuluyorum ben.

8 Ekim 2008 Çarşamba

kapamış perdelerimi içe doğru yolculuklarımı derinleştirmişken,
gelecek daha karanlık olsun diye gözlerimi sımsıkı kapamışken,
geçmişi en güzel film sanıp hergün tekrar tekrar izlemeye başlamışken,
mutsuz olmak için sudan bahaneler üretmişken,
ıssız bir adaya düşünce yanıma alacağım üç şeyden bile vazgeçmişken,
en önemlisi de ne yapacağımı hiç bu kadar şaşırmamışken,
tam da zamanında yetişti bir el alıştığım karanlığı aydınlatacak düğmeye basmak için.
ve her yer aydınlandı...
mezuniyet, eve dönüş, geri dönme umuduyla bırakılan eşyalar, hazırlanan boş bavulla tekrar istanbul, hayal kırıklıkları, beşyüz kilometre, tekrar ev, eve alışma,gidiş geliş, ev, benim hala umudum var, ev, alışıyorum, ev, karanlık, karanlık, karanlık...
hayatımda bir dönem kapandı
artık ''iş''li, ışığı görebilmenin verdiği gururla biraz daha güçlü ve çok yakında ''istanbul yolcusu'' yum.

30 Eylül 2008 Salı

..............
bişey söyleyecektim ama unuttum.
parmağıma kurdele bağlasam ya da avucuma yazsam,
yine unutabilirim.
bana sürekli hatırlatması için birini kandırsam,
ya o unutursa, bende unutmuş olacağım.
izlediğim güzel filmlerin sonunu unutuyorum ben,
romanların okurken kendime benzettiğim kahramanlarını
hayatıma şöyle geçerken uğramış insanların adlarını
hiç bulamadığım yerlerde kaybedilmiş ama nedense kaydedilememiş anılarımı
gördüğüm güzel bir rüyayı bile sabah kimseye anlatamadan unutuyorum ben.
diyorum ki; unutuluyosun.

29 Eylül 2008 Pazartesi

kendimle konuşuyorum...
tüm ışıklar kapanıp her yer karanlık olmadan uyuyamıyorum ama elektrikler kesildiğindeki karanlıktan çok korkuyorum. camdan dışarıyı izleyerek kahve içmesini seviyorum ama havalandırma boşluğuna bakan odamın camını çok özlüyorum. gerçeklerden kaçmamaya söz veriyorum ama her sabah sadece beni güzel gösterdiğine inandığım aynaya bakıyorum. her canım sıkıldığında ağlamam gerektiğini sanıyorum ama çoğu zaman ağlarken ağladığım şeyin ne olduğunu unutuyorum.
haklısın galiba, ben bile bazen ne istediğimi bilmiyorum.

23 Eylül 2008 Salı

keşke biri bana biz ayrı dünyaların insanlarıyız dese , bende inansam. işte o zaman yaşadığım garip durumları anlamlandırabilirim ve sorgulamaktan vazgeçerim;
neden kendimle konuşacak bu kadar çok şey bulduğum halde başkalarıyla konuşacak tasarruflu kelimelerim olduğunu;
benden bağımsız hareket ettiğini düşündüğüm çok çabuk küsüp kaçan uykumun bu umursamaz başıboşluğunu;
hergün aynı saatte durakta olan otobüsün önemli bir işim olduğunda neden ben gelmeden iki dakika önce gelip beni peşinden koşturduğunu;
yalnızken hiçbir şeyi düşürüp kırmadığım halde kalabalık mekanlarda elimi değdiğim her bardağın neden kendini ordan oraya savurduğunu;
ne yapacağımı şaşırdığım durumlarda önüme çıkan seçeneklerde neden bir f)hiçbiri şıkkının yokluğunu...
ayrı bir dünyanın insanı olduğuma inansam içimdeki gevezeyi, oyunbozan uykumu, alaycı otobüsü, şakacı bardakları yaşadığım bu ayrı dünyanın özgür bireyleri kabul eder,sorgulamaktan vazgeçer, ne yaptıklarıyla ilgilenmez ve hangisine daha uzun yıllar katlanmak istersiniz sorusuna f)hiçbiri derdim.